Büşra Tufan
“Benim hikayem, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde üçüncü sınıf öğrencisiyken başladı. Sevgili hocam S.T.A., o dönem açılan bir toplumsal cinsiyet aktivistliği eğitimi olduğunu ve katılmak isteyip istemediğimi sormuştu. Toplumsal cinsiyet meselesinin sadece aldığımız derslerdeki teorik zeminle sınırlı kalmayıp bunu pratiğe taşıma konusu, beni ilk duyduğumda çok heyecanlandırmıştı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hem özel alanda hem kamusal alanda sürekli deneyimliyordum ama bu durumu değiştirmek için aktif bir çalışmada bulunmadığım için de rahatsızlık duyuyordum. Ancak başta, katılım formunu doldururken, biraz endişelendiğimi hatırlıyorum. Toplumsal cinsiyet eğitimini aldıktan sonra en az iki defa okullara gidip öğrencilere eğitim verme koşulu ile eğitime katılabiliyorduk. ‘Acaba yapabilir miyim, eğitim vermeye gidebilir miyim?’ gibi kaygılarım vardı. Bu kaygım ilk olarak bir haftalık aktivist eğitiminde, diğer gönüllüleri de gördüğümde, ortak paylaşımlar yaptığımızda kırıldı. Üzerine ilk eğitime gidip lise öğrencilerinin geri dönüşlerini, bir günlük eğitimden sonra o dönüşümlerini gördükten sonra değil iki eğitim boyunca, hayatımın sonuna kadar bu aktivizmi sürdürmek istediğime karar verdim. Hala her eğitimden önce, eğitim sırasında ve eğitimden sonra aynı heyecanı yaşıyorum ve her seferinde ben de onlardan yeni şeyler öğreniyorum. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gerek ailede gerek okulda en fazla deneyimlenmeye başlandığı yaşlar olan lise öğrencilerine eğitim vermek, gerçekten benim için çok değerliydi. Onlara, senelerdir alışılagelmiş oldukları örgün eğitim metotlarından farklı olarak yaygın eğitim metotları ile toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine dikkat çektiğimiz atölyeler yapmak ve ilgilerini çekebildiğimizi görmek, bizi daha da heyecanlandırıyordu. Onların toplumsal cinsiyet eşitsizliği hakkındaki deneyimlerini dinlemek, kendi deneyimlerimizi paylaşmak karşılıklı bir öğrenme sürecini de beraberinde getiriyordu. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaşamın her alanında, her birey için ne kadar farklı tezahürleri olduğunu tekrar görüyordum. Girdiğim sınıflarda umutsuzluğa kapıldığım da oluyordu ancak biz ‘Dönüştüreceğimiz, eşitsizlikle ilgili kalıp yargılarını kırabileceğimiz bir kişi de bir kişidir.’ diyerek yola çıkmıştık. En dönüştüremeyeceğinizi düşündüğünüz öğrenci bile günün sonunda değerlendirme kağıtlarına inanılmaz şeyler yazabiliyordu. Dillerindeki eşitsizliği azaltma çabaları bile, gün boyu eğitimde gösterdiğim çabaların somut bir çıktısı olarak karşıma çıkıyordu. Bu anlamda toplumsal cinsiyet eğitmenliği, bana kendi kalıp yargılarımı kırmayı da öğretti. Aldığım sorumluluklar beni devam etmem konusunda cesaretlendirdi. Bunun yanında kendimi başlarda yetersiz gördüğüm eğitimler, bana teorik olarak okulda öğrendiğim şeyleri pratiğe dökme fırsatı sundu. Yaşanmışlıkları dinleyerek teorileri somutlaştırma seviyem yükseldi. Aynı zamanda üniversitede öğrendiğim bilgileri, lise seviyesine indirebilmeyi ve onlara ulaşabilmeyi de öğrendim. İnsanca Yaşam ve Demokratik Toplum Derneği ile yollarımız işte böyle kesişti. O günden itibaren yaklaşık üç senedir de bu dernekte hem gönüllü olarak etkinliklere katılıyorum hem de proje yazımlarında destek oluyorum. Bu süreçte Ankara’daki liselerde 9-10-11-12. sınıf öğrencilerine toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verdik. JCI (Junior Chamber International) Ankara ile ortak bir proje ile Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Haftası kapsamında Hacettepe Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi’nde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri düzenledik. Bunun yanında yerelimizden çıkıp Yarınlara Uçuyoruz Projesi ile Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın da destekleriyle toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimimizi Bingöl’e taşıdık. Burada gönüllülüğün etkileşimli yapısı sayesinde, Bingöl yerelindeki Patika Derneği ile ortak çalışma yapabilme fırsatı edindik. Yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliği ile sınırlı kalmayıp iki senedir de TAP (Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması) Vakfı desteği ile HIV/AIDS Farkındalık Günü’nde Pozitif Noktalar Projemizi hayata geçiriyoruz. Bu projede HIV/AIDS farkındalığı için bilgilendirici eğitimler düzenliyoruz, Pozitif Noktalar’a gelen tüm müşterileri bilinçlendirebilme şansı ediniyoruz. Gönüllü olduktan sonra, diğer derneklerle, ağlarla tanışmak, etkileşim kurmak çok kolay bir hale dönüşüyor. JCI Ankara ile yaptığımız ortak projeden sonra kurduğum bağlantılarla JCI Ankara içinde de bir gönüllülük süreci deneyimlemeye başladım. Genç Liderler ve Girişimciler Derneği bünyesinde katıldığım ilk proje Dünya Temizlik Günü’nde Seğmenler Parkı’nda bu sene (2019) 12.si yapılan Uluslararası Çöp Toplama etkinliğiydi; JCI Çankaya ve JCI Ankara ortaklığında neredeyse çöp toplama festivali diyebileceğimiz büyüklükte bir etkinlik düzenlendi. Bu proje ile birlikte hem temiz bir çevre için bilinç yükseltmeye çalıştık hem de bu etkinlikle sürdürülebilir temiz bir çevreyi hedefledik. Tüm bunlarla birlikte ben de dönüştüm, katıldığım etkinlikler hem gündelik hayatımı dönüştürdü, hem de akademik anlamda bana çok daha farklı bir bakış açısı kazandırdı. Eğer tüm bu gönüllü ekibinin bir parçası olmasaydım şu an olduğum ben olamazdım. Bunların hepsini “biz” dili ile yazmamın nedeni ise bizim her zaman bir ekip olarak çalışmamız. Gönlünü bu hikâyeye vermiş bir ekip olmadan tüm bunları başaramazdım. Bu kısa ama bana her anlamda çok şey katan süreçte tanıdıklarım, bundan sonra tanıyacaklarım benim hayatıma dokundu; umarım ben de onların hayatında, dönüşümlerinde ufak da olsa pay sahibi olmuşumdur ve olacağımdır. Gönüllülük paylaştıkça değerli.”
(Ankara, Türkiye)
Gönüllülük yoluyla Dünya’yı nasıl değiştiriyorsun?