Yakup Gözderesi
“Ben, gönüllü hikayemin, nasıl veya nerede başladığını bilmiyorum; tek bildiğim iyi ki başlamış olduğu. Her zaman böyle olmuştur; bir şeyler sizi rahatsız etmeye başlar ve daha sonra bununla ilgili ne yapabileceğinize odaklanırsınız, ardından harekete geçersiniz. Sonra bir bakmışsınız ki bu soruna karşı çözüm üretmeye ve bir sosyal etki yaratmaya başlamışsınız. Tıp fakültesinin ilk yıllarında cinsel haklar, hasta hakları ve kanserle yaşayan bireyler ile çalışan kurumlarda gönüllülük yaptım, eğitimler aldım. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) Türkiye Aile Planlaması Vakfı toplantısında Mert Fırat’tan öğrendiğimde, henüz hazırlık sınıfı öğrencisiydim. Aklımda öylesine yer etmiş ki, tanıştığım herkese bundan bahseder olmuştum. Şimdi fark ediyorum, sadece bu da değil, aldığım bütün hak temelli savunuculuk eğitimlerinde aynı şeyi yapmışım; çevreme bu konu hakkında öğrendiklerimi yaymak için debelenip durmuşum. Benim SKA’ları öğrenmemden kısa bir süre sonra Anadolu Vakfı işbirliğiyle Bulmaca Karelerinden Umuda Projesi (BuKa) doğdu. Bu, bir huzurevinde yaşayan, Alzheimer ve demans gibi nörodejeneratif hastalıklar için risk grubunda olan yaşlı bireylere odaklanan bir projeydi. Düzenli ziyaretler ve bu ziyaretlerde yapılacak zihinsel egzersiz ve testlerle birlikte sosyal, müzikli, danslı faaliyetler amaçlamıştık. Fakat oldukça fazla “acaba”mız ve bize karşı kullanılan yine oldukça fazla “olmaz”larımız vardı. 2018 Ekim’de başlattığımız projede, şu ana kadar toplam yirmi beş ziyaret gerçekleştirdik. Hala devam eden proje süresince huzurevinde zeybek mi oynamadım, tango mu yapmadım… Bir yandan da keyifli ve eğlenceli testlerle ve aritmetik sorularıyla zihinlerimizi hep aktif tutuyoruz. Hep birlikte hem eğleniyor hem de öğreniyoruz. Beni en çok sevindiren şey, bizleri bir okul olarak görüp katılımı yüksek tutmaları ve bizi her hafta sonu heyecanla bekliyor olmaları. Hepsi iyi ki varlar! Bir şeyi mi düzeltmek istiyorsun? O zaman harekete geç! Hiçbir şeyin kendiliğinden veya başka bir deyişle oturduğum yerden değişmeyeceğini öğreneli epey zaman olmuştu. Bununla birlikte İstanbul Maratonu’nu gerek sosyal medyada gerekse bizzat kendisini birçok kez görmüş ve hep koşmanın hayalini kurmuştum. Fakat bir türlü anlamıyordum; nasıl oluyordu da adımlarım bir sorunu çözmek için anahtar, bir karanlığın aydınlığa kavuşabilmesi için ışık olabiliyordu? Sonra #charityrun (Bağış için koş) kavramı konusunda okudum, dinledim, öğrendim. Ülkemizde de Adım Adım tarafından düzenlenen -hatta çok da profesyonel bir şekilde düzenlenen- yardımseverlik koşuları hakkında bilgi sahibi oldum. Öyle ki, bir problemi fark ediyorsunuz ve bunu çözebilmek için harekete geçiyor, ardından bu isteğinizi eyleme dönüştürüyorsunuz. Yani bir bakıma düşüncenizi gerçeğe dönüştürüyorsunuz. Koşu kapsamında bağış kampanyaları yaratarak bu problemlerin çözülmesine olanak tanıyorsunuz. Karar verdim, bir sonraki maratonda ben de koşacak ve bir probleme/sosyal kesime dokunacak, çevremde bu konuya karşı dikkat çekecek ve bir sosyal etki uyandıracaktım. Kaydımı yaptırıp bir an evvel antrenmanlara başladım. Bir yandan da bütün tanıdıklarıma haber gönderiyor, koşucusu olduğum “#EğitiminArtısıOl” Projesini, Down Sendromu Derneği’ni anlatıyordum. Artık ister istemez her diyaloğum “Türkiye’de her 800 çocuktan biri down sendromuyla doğuyor biliyor musun?” şeklinde başlar olmuştu. Bir yandan ben koşacaktım bir yandan da bu bağlamda oluşturduğum yardımseverlik kampanyam koşacaktı! Bıkmadan usanmadan büyük bir mail trafiğine girmiş, onlarca hatta belki de yüzlerce mail atmıştım. Bugüne kadar konuştuğum veya tanıştığım herkese ulaşmaya çalışmıştım. Koşuyu bitirip eve gittiğimdeyse toplam 46 bağışçı-destekçi ile birlikte altı aylık eğitim masrafını karşıladığımız bir down sendromlu çocuk vardı artık! Şimdi sırada İstanbul Yarı Maratonu var. Siz de harekete geçmeye ne dersiniz?”
(İstanbul, Türkiye)
Gönüllülük yoluyla Dünya’yı nasıl değiştiriyorsun?