Selin Gürlemez
“‘Gönüllülüğü tarif et.’ dediklerinde, ben her zaman ‘başka pabuçlarda yürümek’ derim. Dokuz yıl önce üniversitenin ilk dönemlerinde yerelde başlayan hikayem, yıllar içerisinde uluslararası bir boyuta ulaştı ve yaşam tarzım haline geldi. Önce Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın (TOG) yereldeki örgütlenmelerinden birinde yer aldım. Nazilli’de yapılacak pek fazla aktivite yoktu ve ben hem kendim için hem de içinde yer aldığım toplum için bir şeyler yapma isteğiyle yanıp kavruluyordum. Gönüllü gençlerle kitap okuma etkinliği sayesinde tanıştım, sonrasında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında yapılan “Erkeklik İstisnai Bir Durumdur” fotoğraf sergisinin ve “Mor Kürsü” etkinliklerinin Nazilli ayağındaki koordinatörü oldum. İki sene üst üste yaptığımız köy okullarını yenileme projesinde yer almak ise bu sürecin en eğlenceli fakat aynı zamanda da en eğitici deneyimiydi. Mesela çocuklarla etkileşimde bulunma şansı yakalamıştım. Üniversite bitince yine TOG aracılığıyla Portekiz’de bir yıl süren, EVS olarak bildiğimiz Avrupa Gönüllü Hizmeti yaptım. Bu sürede diğer gönüllü arkadaşlarımla beraber, yoksul ailelerin çocukları ve gençlerle çalışıp çeşitli atölyeler yürüttüm . Evden ve aileden uzaktaydım fakat zamanla vaktim, benim için aile olan insanlarla geçti. Zaten biz gönüllüler evlerimizden daha fazla insan tanımak, daha fazla hayata ulaşmak ve daha fazla deneyim elde edebilmek için çıkıyoruz. Belki tanıştığımız herkesle ilişkilerimiz çok güçlü olamıyor, lakin en az iletişim kurduğumuz bireylerden dahi çok fazla şey öğreniyoruz. İçinde yer aldığımız alanın dışına adım attığımız, bir nevi konfor alanımızın dışına çıkabildiğimiz anda, dünyayı görmeye başladığımı fark ettim. Farklılıklara saygıyı… Dayanışmayı, anlamayı, anlatmayı… Herkesin farklı olabileceğini lakin, esasen her birimizin eşit olduğunu ve tüm bu değişimin gerçekleşmesinde rol aldığımızı hissettim. Avrupa Gönüllü Hizmeti (EVS) projesi bitmiş, ben evime dönmüştüm fakat dünya, evim olmuşken artık tek bir yerde kalamazdım. Uluslararası gençlik organizasyonu olan YEU International’ın (Youth for Exchange and Understanding) yürüttüğü bir projeye katıldım derken çok daha fazla uluslararası projenin kapısı aralandı. Artık sadece katılımcı olarak gitmekle kalmıyor bazı etkinliklerde kolaylaştırıcı, bazılarında eğitmen ya da organizatör olarak yer alıyordum. Geçtiğimiz yıllarda TOG’u temsilen YEU’nun Genel Kurul toplantısına katıldım ki bu da başlı başına çok öğretici bir deneyimdi. Artık çoğu gönüllü olan gençlik çalışanlarının oylarıyla, bu organizasyonun as başkanı seçilmiştim. Yirmiden fazla ülkeden gelen pek çok genç, o gençlerin yazdıkları projeler, aralarında kurdukları bağlar benim en büyük motivasyonum bunlardı! Yaşadığım yerde bulunan Bodrum Dans Kulübü’nün, Gençlik ve Kültür Sanat Merkezi olduğunu öğrendim. Şehirdeki diğer genç arkadaşlarımızı desteklemek adına, artık bu gençlik merkezinin de bir parçasıydım. Şimdi her yıl Bodrum’da pek çok yabancı gönüllü arkadaşımızı ağırlıyoruz, gönüllülüğün değerlerini paylaşıyoruz. Bizler bu tarz etkinlikler sayesinde dünyanın globalleşmesinde bir rol oynuyoruz. Sınırlar yok; kafanın içindeki sınırları aştıktan sonra geriye sadece bakmak ve baktığının fazlasını görmek kalıyor. Bir parçası olmayı ertelediğim sistemin içinde, bunların hiçbirini tadamayacağımı biliyordum. Evet, bu hayatta parayla satın alınamayacak değerler vardır ve ben, gönüllülük sayesinde edindiğim bu paha biçilemez deneyimleri, hayatımın baş köşesine koymayı yeğledim. İçinde bulunduğumuz ve kaçınılmaz olan sistemden ziyade, toplumsal yaptırımlar bizi hep aynı döngüye sokmaya çalışıyor. Bunlardan biraz da olsa sıyrılmaya çalışıp unutulmaz deneyimler elde etmek için hiçbir zaman geç değil. Gönüllülük, yaşam döngümüze biraz renk katmak için harika bir fırsat! Bence biraz da başkasının pabuçlarında yürümeye değer.”
(İstanbul, Türkiye)
Gönüllülük yoluyla Dünya’yı nasıl değiştiriyorsun?