Şule Çankaya
‘’Bilirsiniz, Zümrüd-ü Anka’nın büyüleyici bir efsanesi vardır. Farklı ülkelerin kendi efsanelerinde farklı özelliklerle karşımıza çıkarmasına rağmen, Zümrüd-ü Anka’nın ölümsüzlüğü ve yanma motifi her efsanede bulunur. Öleceğini anladığı zaman, diğer adıyla Simurg, bir tür ateş olup kendini yakar ve küllerinden yeniden doğar. Ayrıca farklı efsanelerde Simurg’un iyiliksever bir doğası olduğuna ve gözyaşının her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılıyor. Hayatım boyunca herhangi bir şekilde insanlığa ve Dünya’ya iyi yönde katkı sunan herkesin bu büyük, görkemli bakır renkli Zümrüd-ü Anka’nın bir parçası olduğuna inandım. Benim ismim Şule; ateş, alev ve kıvılcım gibi anlamları var. Umuyorum ki ben de yaptığım gönüllülüklerle bu eşsiz Zümrüd-ü Anka’da bir kıvılcım olabilmişimdir. Benim gönüllülük hikayem üniversitede başladı ama kendimde, bir şeyleri olumlu yönde değiştirme isteğini keşfettiğimde lisedeydim. ‘Bu Dünya’yı sadece elini taşın altına koyanlar değiştirebilir.’ diyen N. hocamı ve bu kıymetli sözünü, her gün hatırladım. Üniversiteye başladığımda, benim de o üniversiteyi seçmemde önemli katkıları olan tanıtım gönüllülerine dahil oldum. Bu süreçte farklı insanlarla iletişim kurarak, iletişim becerilerimi geliştirme fırsatı buldum. Ekip çalışmasının gücünü, birimizin hepimiz olduğunu bu ekiple keşfettim. Gelen öğrencilere okulu tanıtmakla başlayan gönüllülük hikayem, AGÜ SET (Abdullah Gül Üniversitesi Sevgi ve Emek Topluluğu) ile devam etti. Bu topluluk; kampüse yakın bir yerde bulunan ve içerisinde mülteci çocukların eğitim aldığı ilkokula belirli gün ve saatlerde ziyaretlerde bulunan, onlara Türkçe’yi ve günlük hayatta kullanabilecekleri bilgileri aktarmaya çalışan, onların yaşadığı ayrımcılığı bir nebze olsun hafifletmeye çalışan keyifli bir ekipten oluşuyordu. Bu ekipte çocuklarla iletişim kurmayı, Türkçe öğretmeyi, çocuklarla çalışmalar yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğini, bir yerin ‘yabancısı’ olmanın ne demek olduğu öğrendim. İkinci ziyaretimde, o minnacık çocukların bizi koşarak karşıladığı o an anladım; gönüllülük karşılıksız bir şey değildi, kalbim sıcacık olmuştu. Sonrasında, başka bir üniversitenin düzenlediği 23 Nisan’da mülteci kamplarında yaşayan çocuklara gönderilmek üzere oyuncak/hediye toplayan bir ekibe dahil oldum. Sonrasında bu hediyeleri Kilis’e gidip çocuklara hediye ettiğimizde, o çocukların gözlerinin pırıl pırıl parlayışı aklımdan hiç çıkmadı. Daha sonra okulda Gençlik Fabrikası’nı keşfettiğimde yapabileceğim şeylerin çok başka açılarını görmeye başladım. Gençlik Fabrikası’nda gençlik fırsatlarını öğrenirken, başka gençlere öğretmeye başladım. Bu süreçte gençliğe dair yerelden uluslararası içeriklere kadar, farklı etkinlik ve projelere dahil olma fırsatım oldu. Yaşıtlarımla bir gençlik çalışanı gözlüğüyle iletişim kurmayı, kendilerini keşfetmeye yönelik çıktıkları yolculukta onlara yol arkadaşı olabilmeyi, farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurmayı, farklı kültürler içinde uyum noktalarını keşfedip çatışma ihtimalini minimuma düşürmeyi, yepyeni danslar ve yemekler öğrendim. Farklı ülkelerden arkadaşlarım, bu gönüllülük sürecinin bana kattığı mükemmel hediyelerden sadece biridir. ‘Yol öğretir.’ ya, aslında Gençlik Fabrikası da benim yolum oldu; çok öğretti, öğretmeye de devam ediyor. Bu sırada oyunlaştırma diye bir şeyler kulağıma çalındı. Artık kapı kapıyı mı açtı, yoksa şans mıydı bilemiyorum; Öğrenme Tasarımları ile tanıştım. Gönüllü ekibe dahil olmak için başvuru yapıp çeşitli mülakatlar sonucu ekibin üyesi oldum. Bu ekipte yaratıcılığı, aşırı eğlenceli oyunları, farklı öğrenme yöntemlerinin alasını (en iyilerini), aslında eğlenmenin çok eğlenceli olduğunu, çok farklı segmentteki insanlarla ortak bir amaç için birlikte çalışmayı, farklı bakış açılarının bambaşka kapsayıcılığını ve tasarım yapmayı öğrendim. Eğitim sistemimizdeki o eksik puzzle parçasını, olumsuzlukları avantaja çevirmeyi, farklı olmanın güzelliğini bu ekiple deneyimledim. Yaratıcılığımı ve olaylara bakış açımı ters düz eden bir gönüllülük sürecindeyim hala, bundan da çok memnunum. Derken, eğitimlerini uzun zamandır takip ettiğim Habitat Derneği’nin Paramı Yönetebiliyorum Projesi’nde bir eğitime kabul edilmemle beraber, Habitat maceram başladı fakat COVID-19 süreci, gönüllülüğü online ortamlara taşıdı 🙂 Habitat bana finansal anlamda farklı bakış açıları kazanmamı ve aslında çok ufak kararların bile, kelebek etkisi gibi hayatımızı acayip şeylere dönüştürebilme gücünü keşfetmemi sağladı. Gençlik Fabrikası’nda uygulamalarını gördüğüm bu projelerin mutfağını merak etmeye başladım ve neler yapabileceğimi öğrenmek istedim. Bu merak sürecinde de Gençlik Çalışmaları Derneği ile tanıştım. Güzel bir eğitim süreci sonrası, dernekte proje asistanlığı yapmaya başladım. Bu eğitim süresince ve sonrasında proje mantığını, proje bazlı sorunlara yaklaşımı, farklı kültürlerin ortak bir amaçla birlikte çalışmalarını sağlamayı, proje yönetim sürecini, proje bütçelendirmesini öğrendim. Bakalım mutfaktan, içinde benim tuzum olduğu hangi projeler çıkacak, ben de merakla bekliyorum. Sözün özü, ben bu gönüllülüklere kendi ufak gölümden, el yapımı teknemle ufak kürek hareketleriyle başladım ama bu göl, başka göllerle birleşti kocaman okyanus oldu, başka okyanuslarla buluştu. Diyorum ki: Sen de gelsen daha da büyüsek, kocaman olsak.; öyle kocaman olsak, kalplerimizi yan yana koysak, dünyalara sığmasak… Çünkü biz beraber güzeliz, beraber güçlüyüz. Bu Zümrüd-ü Anka görkemiyle de ünlü; gel bu sonsuz kuşta bir kıvılcım olalım, tüy olalım, birleşip kanatlanalım.”
(Kayseri, Türkiye)
Gönüllülük yoluyla Dünya’yı nasıl değiştiriyorsun?