Meliha Yiğit
‘’Gönülden gönüle giden bir yol var, işte ben o yolda üniversite yıllarımdan beri yolculuk yapıyorum. Umutla, inançla ,sevgiyle ve kocaman bir yüreğe sahip gönüllü ailesiyle… Eskişehir’de yurtta kaldığım dönemde yurdun sosyal faaliyetlerine vakit ayırırdım. Benim gönüllü hikayemin başladığı yer olan Gençlik Merkezleri ile tanışmam da o güzel yıllarıma denk geliyor. O zamanlar yaptığımın gönüllülük olduğunun pek farkında değildim. Küçük bir arkadaş grubumuz vardı. Yurtta kalan artık yemekleri alıp parklarda bahçelerde canlıları beslerdik. Bir gören alsın okusun diye okuduğumuz kitapların içine notlar yazıp duraklara bırakırdık ki o da okuduktan sonra kitabı başka birine ulaştırsın, böylece farkındalık yaratıp herkes kitaplarla tanışsın diye çabalardık. Mezun olduktan sonra Antalya’ya döndüm, evime çok yakın olan Gençlik Merkezi’nin kütüphanesini kullanmaya başladım. Aynı zamanda Gençlik Merkezi ile birlikte etkinliklere katılıyordum. Okullara gidip oyunlar oynuyor, dezavantajlı aileleri ziyaret edip çocukların yüzünde tebessüm bırakıyorduk. Sevgi evlerinde çocuklarımızla sevgimizi paylaşıyor, onların gözlerindeki umuda şahitlik ediyorduk. Çıkarsız bir sevgiydi bu… Tanıştığım her çocukta bir gülücük görmeye başlamıştım ve bu kendimi bulmama yardımcı oluyordu. Bir süre sonra kabıma sığmaz hale gelmiştim, daha fazla çocuğa ulaşmak için kolları sıvadım. Her çocuğun eğitim almaya, gönlünce oyun oynamaya hakkı vardı. Peki ben bunun için ne yapabilirdim? Tam da bunu düşündüğüm esnada Antalya İl Halk Kütüphanesi gönüllü çağrısında bulundu. ‘Fırsat ve imkân eşitliği’ ilkesini yaşatmalıyım dedim. Gönüllü olarak masal ve çocuk hakları atölyeleri açtım. Gönüllü arkadaşlardan oluşan çevrem genişliyordu. Bu esnada Gençlik Merkezi’nde tanıştığım bir gönüllü arkadaşımın, üzerinde keşfet yazılı rozeti bana hediye etmesiyle artık Uluslararası Damla Gönüllüleri’nin bir parçasıydım. Uluslararası Damla Gönüllüleri’ni araştırmaya başladığım sırada sosyal medyada projelerini gördüm. Arkadaşımın verdiği keşfet rozetinden etkilenerek ben de 66. Dönem Uluslararası Damla Hakkâri Projesi’ni keşfetmek için başvuruda bulundum. Hiç beklemediğim bir anda telefonum çaldı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan arayan kişi Uluslararası Damla Projesi’ne seçildiğimin haberini vermişti. Hakkâri’ye gitmek kadar dönmek de çok zor olmuştu. Tüm gidemezsin diyenlere ve önyargılara rağmen Türkiye’nin farklı yerlerinden seçilmiş 40 gönüllü arkadaşımla bu projenin bir parçası oldum. 10 gün boyunca Hakkari’nin il, ilçe ve köylerinde etkinlikler yaptık. Biliyorduk ki, heybemizde rengârenk kalemler ve yüreğimizde herkese yetecek kadar sevgi vardı. Hayatında uçurtma nedir bilmeyen çocuklara uçurtma şenlikleri düzenledik, köy okullarında oyunlar oynadık, köy okullarının duvarlarını renklendirdik, şehit aileleri ziyaretleri gerçekleştirdik derken anladım ki, gönüllere dokunmaya gitmiş lakin gönlümüzü Hakkari’de bırakmıştık. Tüm gün çocuklarla birlikte olurken aynı zamanda bölgenin halkı ve kültürünü tanıma fırsatı buluyorduk. Bizim için hayaller ve düşler ortasında yaşamak gibiydi. Hakkâri bir sonraki anda değil, yaşadığı anda kalmak ve o anın keyfini sorgusuzca çıkarmaktı. Yaşadığım çevre dışında başka illerde de kalpten gelen dokunuşlara ihtiyacı olan insanların var olduğunu görmüştüm. İnsan hayatı boyunca bazı dönüm noktaları ile karşılaşır. Tüm bunların ardından diyebilirim ki Hakkari de benim dönüm noktam oldu.10 gün sonra Antalya’ya döndüğümde benim hayatımda sil baştan bir gönüllülük anlayışı başladı. Ben artık ‘Damla Ruhunu’ Hakkâri’de 40 güzel yürekle doruklarında yaşamış ve yaşatmıştım. Bir ay sonra gece yarısı telefonum çaldı. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın birlikte yürüttüğü Biz Anadoluyuz Projesi için düşünülmüştüm. Gece yarısı ‘Bize destek olur musun?’ dediklerinde ‘Şaka mı yapıyorsunuz?’ demiştim. O gün bir kez daha anladım ki gönüllü olmanın vakti saati yoktu… Gece yarısı gelen o telefon ile ben artık Biz Anadoluyuz Projesi’nin bir parçasıydım. Bu proje ile Doğu ve Güneydoğu Bölgelerine bağlı illerden çocukların ülkenin farklı yerlerini ziyaret etmeleri sağlanarak kardeşlik ruhu ve bilincinin geliştirilmesi hedeflenmişti. Kardeşlik ruhunu yaşatacağımız bu proje için ilk olarak Elazığ’a gittim. Tekirdağ’dan seçilen 40 kişilik öğrenci kafilesine, 3 gün sürecek projede 4 arkadaşımla birlikte danışmanlık yaptık. Huzurevi ziyareti, karakol ziyareti ve sınır bölgesinde yer alan köylere ziyaretler yaptık. Öğrenciler ile kuş yemlikleri yapıp asıyor, çevre temizliği yaparak farkındalık yaratıyorduk. Ardından Biz Anadoluyuz’da ikinci projem için Kilis’e Antalya’dan seçilen öğrenci kafilesi ile birlikte gittim. Kilis’te mülteci kampı ziyaretinde ise savaş ortasında çocuk olmanın ne zor olduğunu gözlerimizle gördük. Biz Anadoluyuz’da üçüncü projem için Iğdır’a Yalova’dan seçilen öğrenci kafilesi ile birlikte gittim. Bu projelerde batı ile doğu arasındaki kardeşlik iklimini yaşatıyor, aynı zamanda deneyim kazanıyordum. Benden sevgi dışında hiçbir şey beklemeyen çocukların hayatına dokunuyordum. Yaz boyu süren projelerin bitmesiyle evime döndüm. Gördüklerimden çok etkilenmiştim, daha fazla çocuğun eğitim hayatına katkı sağlayabilmek adına çocukluğumdan beri adını duyduğum TEGV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı)’ in gönüllüsü oldum. TEGV’in verdiği eğitimleri aldıktan sonra her çocuğun peşinden koşacağı bir hayali olsun istedim ve ilköğretim öğrencileri için Düşler Atölyesi’ni açtım. Hala TEGV’in gönüllüsü olarak destek vermekteyim. Hemen hemen her boş vaktimi Gençlik Merkezi’nde ve TEGV’de geçiriyorum. Hakkâri Projesi sonrası yaşadığım deneyimleri paylaşmak ve yaşadığım ilde devam ettirebilmek adına Uluslararası Damla Gönüllüleri Antalya Farkındalık Birim Sorumlusu olarak gönüllülüğümü sürdürmekteyim. Pandemi sürecinde ise araştırma içerisine girdiğim eğlenerek öğrenmeyi ve öğretmeyi hedefleyen Öğrenme Tasarımları ailesine dahil oldum. Paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu Öğrenme Tasarımları ile deneyimledim. Ekip ruhunu, kardeşlik ruhunu ve karşılıksız sevginin verdiği doyumu sahada yaşama fırsatı buldum. Ulaşılmadık tek bir çocuk bile kalmasın diye çıktığım bu yolda aynı amacı güden birçok güzel yürekle tanıştım. Diyebilirim ki, insanın yapabileceklerinin sınırı yok. Bir çocuğu gülümsetmeyi, bir canlıya iyilik yapmayı, bir insana umut olmayı hep gönüldaşlarımdan öğrendim. Gönüllülük, bunları hatırlamamız ve yapmamız için en güzel yol. Siz de gönülden gönüle giden bu yolda bir tebessüm olun, ışık olun, umut olun…’’
(Antalya, Türkiye)
Gönüllülük yoluyla Dünya’yı nasıl değiştiriyorsun?